Daha önceden Geçmişi Tırnaklarınla Kazımak: Yaşayan Kumaşlar adlı yazımızda size bahsettiğimiz gibi Eskişehir'de Eldem Sanat Alanı'nda Maury Vaughan ve Melike Taşçıoğlu Vaughan'ın hazırladığı Elinin Emeği, Gözünün Nuru adında bir sergi var ve hâlen gösterimde.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu sergi, yaşamları nedenini kimsenin bilmediği bir şekilde kimselerin olmadığı ıssız bucaksız bir patikada son bulan bir ailenin moloz yığınları altında kalmış ve zarar görmüş eşyalarını, fotoğraflarını, mektuplarını, resmi belgelerini konu alan biyografik diyebileceğimiz bir özelliğe sahip.

Bu özelliğiyle de sergilenen eşyalarda kişilerden geriye kalmış ziyaretçiler tarafından tamamlanmayı bekleyen bir yaşam öyküsü, gizemli bir duruş, konağın mimari yapısı ve eşyaların konaktaki yerleşimi ile de paralel giden bir oluşum görüyoruz.

Odunpazarı'nda Dalyancı Konağı'nda bulunan bu sergi çeşitli odalarda yapılan enstalasyonlarla ziyaretçilere birçok soru sorduruyor:

  • Dalyancı Konağı'nın inşa süreci nasıldı, kim tarafından yapıldı?
  • Sergiye konu olmuş bu eşyaların sahibi kim?
  • Bu kişilerin yolları nasıl Eskişehir'e düştü?
  • Aile ve akraba arasındaki ilişkiler nasıldı?

gibi benzeri sorular merak konusu olsa da sergi bu soruları cevaplamaktan çok uzakta ve böyle bir gayesi de yok çünkü çünkü burada asıl önemli olan kişiler ya da hikâyeleri değil. Herhangi biri olabilir bu insanlar ya da her gün dinlediğimiz hikâyelerden biri.

Bu sergide Melike ve Maury'nin altını çizdikleri şeyler bambaşka. Onların ifadesiyle şöyle:

"Gelip geçici dünyamızda, yarattığımız her şey eninde sonunda aynı kaderi paylaşacaktır. Maddi nesnelerin hayatımıza girip çıktığını düşünürüz. Aslında gidenler bizleriz, eşyalarımızın çoğu şu ya da bu şekilde bizden daha uzun yaşıyor. Geriye kalan izler ise insanlığı en iyi ve en kötü hâliyle ortaya koyuyor: yarattıklarımız ve yok ettiklerimiz."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu sergiye gitmek ölen veya kaybolan hayatların ardında kalan eşyalar hakkında epey düşündürücü. Hayattayken sahip olduğumuz onca eşya...Kullanıyoruz, kullanmıyoruz, saklıyoruz, bir köşeye koyuyoruz asla zamanı gelmeyen ama zamanı gelince kullanmayı düşündüklerimizi...

İşte biz göçüp gittikten sonra ne olacak bunlara? Yeni kullanıcılar bulacak belki, bağışlanacak, satılacak, hediye edilecek. Yeni kullanıcılar bulacaklar kendilerine ya da belki burada olduğu gibi moloz yığınlarının arasına sıkışmış bir şekilde birilerinin karşısına çıkacak.

Serginin diğer bir güzel tarafı ailenin ev dekorasyonunda kullandığı beyaz kumaş üstü işlemeler, beyaz gelinlik ve elbiseleri görmek oldu. Kadınlar tarafından bir zamanlar alınmış, işlenmiş ürünlerin kimseye verilmeden uzun süreler saklanmış olduğunu görüyoruz ta ki moloz arasına sıkışana kadar.

Öğrettikleri ve sorgulattıklarıyla enfes bir sergi gezisi oldu. Bir sonraki durağımız Geyik Sahne'de yer almış Sanrı Tiyatro'nun Paradoks işini izlemek oldu. Sanrı Tiyatro Topluluğu performansları da size tavsiyelerimiz arasında. Denk gelirseniz tiyatroya yeni başlamış küçük bir ekibin konuları kendi perspektiflerinden nasıl ele aldıkları ve diğer işlere göre bağımsız bir tiyatro kişiliği ile karşılaşacaksınız. Şimdiden keyifli seyirler!

Sevgiler,

 


Yorum Yaz