Ortak niyetler ve “iyi” şeyler odağınızda olduğunda benzer amaçları güden insanların yollarının kesişmesi tesadüfi olmuyor. Peştamalden öte üretimi, doğası, kültürü ve sanatıyla ele aldığımız Karadeniz’de aynı duygularla yıllardır benzer alanları sahiplenmiş, bunu yaparken de gönüllülük klişesinden öte yüreğiyle bu işe gönül vermiş insanlar topluluğundan oluşan bir dernek var; GOLA. Lazcada “yayla” anlamına gelen bu kelime çatısı altında toplanan güzel insanlar yıllardır sürdürdüğü Yeşil Yayla Festivalleri ve çeşitli etkinliklerle bölgede kaybolmakta olan öncelikle Lazca, çeşitli konuların peşinden gidiyor.

Bunlardan biri de Demir Elma. Elma, bildiğimiz elma değil mi diyebilirsiniz. Peki neden ismi demir elma? Bu soru başta olmak üzere Gola Derneği ve paydaşları tarafından elmanın bölgedeki varlığı, anıt ağaca dönmüş kadim kökleri ve etrafında geçen hikayelerle hem gelecek nesillere aktarmak hem de bizlere bu paylaşımcı coğrafyayı deneyimletmek üzere kendisi 3 gün süren fakat etkisi hâlâ devam eden bir festival düzenlendi.

Geçtiğimiz sene bu zamanlar Gola’nın kurucularından olan sevgili Refika Kadıoğlu’ndan gelen telefondaki heyecanlı ses tonu hala kulağımda. Zaten kendisini tanımlayacak olsam mutlaka içinde bitmek bilmeyen heyecan kelimesi yer alırdı o ayrı mesele. Demir Elma’dan yapılmış lezzetli pekmezi, Rize Fındıklı’da yerleri bulunan Gola Derneği’ne geçtiğimiz yaz yaptığımız ziyarette tatmış ve bayılmıştık, üzerine de bir girizgâh yapmıştık ama böyle muhteşem bir festival olacağını ben de beklemiyordum işin açıkçası. Telefondaki ses İKSV Ortaklaşa fonu ve diğer paydaşlarla birlikte bir festival organize edeceklerini K’ai&Vrosi olarak da mutlaka bizim de içinde yer almamızı istediğini söylediğinde ben de heyecanla "Neler yapabiliriz?" sorusuyla telefonu kapadım.

Elma kulağa ne kadar basit gelen bir kelime değil mi? Sadece iki hece. Bu iki heceye günlerini, gecelerini harcayan güzel insanlar topluluğu sayesinde 1 Kasım’da Artvin Borçka’ya doğru yola koyulduk. 3 gün boyunca farklı mekanlarda düzenlenen etkinlikler aracılığıyla damağımda kalan kelime “beraberlik” oldu. Yazının başında belirttiğim benzer niyetlerle bir arada olan insanların aynı enerjide olduğunu hayal edin. Demir Elma üzerine söyleşiler, çocuk ve yetişkinlere yönelik kâğıt hamurundan heykel yapımı, Sirkhane performansıyla kentte kocaman uzun tahta bacaklarıyla yürüyüş yapan kahramanlar, demir elmadan neler yapılabilir sorusuyla yola çıkmış farklı lezzet arayışları ile düzenlenen inovatif gıda atölyeleri ve daha neler neler. İlk güne sığdıramadığım bu etkinliklerle bir elmanın iki heceden öte olduğunu özümsedim.. 

Kalabalığın içerisinden takım elbisesiyle gelip bizimle tokalaşıp "Hoş geldiniz!" diyen kişinin sonradan Borçka belediye başkanı Ercan Orhan olduğunu öğreniyorum, kendisini bir sonraki gün akordeonla sahnede görünce de şaşırmıyorum. Demir Elma festivali yalnızca bu kültürel mirası aktarmakla kalmayıp Türkiye’nin en kuzeydoğusunda yer alan Borçka’nın doğal güzelliğiyle birlikte misafirperverliğini de en güzel haliyle katılımcılara yaşatıyor. Katılımcı demişken festivale bizim gibi İstanbul’dan ve çeşitli illerden gelen misafirlerin yanı sıra başrolü şehrin insanları oynuyor, bizler sadece eşlik ediyoruz. 

Fındık Ocağı kurucusu sevgili dostum Seyyare Sungur’un demir elmalı deneysel çikolataları damakları şenlendirirken, Ankara’dan Minon Cakes’in kurucusu sevgili Arzu Çetintaş’ın da ellerinden elmalı crumble yiyoruz. Loresima kahvesinin kurucusu Emre de bizlere elmalı filtre kahve demliyor, aynı hammaddeden birbirinden farklı ve güzel lezzet çıkmasını deneyerek öğreniyoruz. Bizler de K’ai&Vrosi olarak neler yapabiliriz düşüncesiyle Karadeniz’e ait kültürel bir simge olan el dokuması peştamalimizi Borçka Kooperatifi’nden sevgili Tuğba ve Hanife ellerinden çıkan harika bir bardak altlığı ve anahtarlığa dönüştürüyoruz. Elbette üzerinde elma nakışı ile! Bu deneysel çalışmamızla da gelecek döneme ışık olması amacıyla birlikte üretmenin mümkün olduğunu görüyoruz.

  

Borçka gündüz bizi nasıl güneşle karşıladıysa akşam da bir o kadar soğuğa rağmen Borçka meydanında düzenlenen sahnenin karşısında saatlerce ayakta izleyen halkın hiç sıkılmadan orada olması, yaşlısından gencine yüzlerde yer alan gülümsemenin sıcaklığıyla ısınıyorum. Farklı kültürlerden olsak da müziğin birleştirici gücüyle Adtzali Ensemble’in sesleri ile büyüleniyor, Anadolu Kolektif’in 7 bölgeden derlediği şarkılarla ne kadar renkli bir coğrafyaya sahip olduğumuzu düşünüyorum. Açılışı yapan Bir Arada Dans'ı anmadan geçmek olmaz, festivale özel hazırladıkları koreograf harikaydı. Kapanış elbette Borçka halkının ve alanda var olan herkesin katılımıyla dev bir horon çemberiydi, bir ısınma yöntemi olarak horon diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum.

 

İkinci gün mekân değiştiriyoruz, bir sınır köyü olan Muratlı’da (eski adıyla Maradit) içinde hâlâ yaşam olan Halvaşi konağının bahçesinde kurulu dev kazanlarda pekmez yapmak üzere ateşi harlayan bir imece topluluğu görüyorum. Kimisi elmayı leğenler içinde doğrayıp hazırlarken kuvvetli gençlerden birisi de elmaların suyunu sıkma görevini yerine getiriyor. Komikli şakalı sohbetler elbette Karadeniz insanının doğasında var, hep birlikte gülüyoruz. Bir yanda kurulu lezzetli yemek stantlarının yanından geçerek Tarihi Muratlı Köyü Ahşap Cami’nin hikayesini sanat tarihçisi Mustafa Kaya’dan dinliyoruz. İsmini anmasam olmaz, festival boyunca bitmeyen enerjisi ile Caner Karataş sunumuyla ortama neşe katıyor. Cami ve demir elma ilişkisi mimari olarak nasıl bir arada yer almış, bu eşsiz coğrafyada yetişen elma vakti zamanında nelere konu olmuş konunun uzmanlarından dinliyor ve yerinde inceliyoruz. Caminin mihrabında yer alan elma desenleri 1847 yılına işaret ediyor, ustasının Hüseyin Alemdar olduğunu öğreniyoruz. 

   

Güneşin Oya Aydemir’in artık her biri hatıra niteliğinde olan demir elma ağacı ziyareti, Halvaşi konağı etrafında toplanan meraklı halk ve sonrasında bahçede kurulu sahnede yer alan çeşitli sanatçılar eşliğinde gün akıp gidiyor ve biz de ne yazık ki günün devamı ve üçüncü güne kalamadan Muratlı köyüne veda etmek zorunda kalıyoruz.

Programın kapanışı üçüncü gün önce sevgili Özlem Şendeniz’in kitap söyleşisi, ardından doğanın izin verdiği ölçüde yine şarkılar türkülerle  Karagöl’de oluyor, buna üzülerek katılamasak da Gola’nın sosyal medyadaki aktifliği sayesinde uzaktan da olsa o güzel ruhlara eşlik ediyorum ve elmanın iki heceden fazla olduğunu tekrar hatırlıyorum.. 


Yorum Yaz